Kürsü
Abdullah Özbay: Kıbrıs Meselesi ‘ne Tarihi Bakış
Kıbrıs Güneybatı Asya’da bulunan Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır. Ada, kuzeyindeki Türkiye’ye 65 km uzaklıktadır; kuzeybatısındaki Yunanistan’a uzaklığı ise 965 km’dir. Kıbrıs adası 1571 yılında Osmanlı eliyle Venediklilerden alınmış ve Türk hakimiyetine girmiştir. Ada, 1878 yılında Osmanlı-Rus harbinde İngiltere’nin Osmanlı yanında saf tutması sebebiyle hükümranlık hakkı Osmanlı’da kalmak üzere İngiltere’ye devredilmiştir. 1914 yılında İngiltere, adayı tamamen ilhak etmiştir. 1923 yılında Türkiye, Lozan antlaşmasıyla İngiltere’nin ada üzerindeki egemenliğini tanımıştır. Günümüzde, Kıbrıs adasının %70 ‘ini Rum nüfus %30 ‘unu Türk nüfus oluşturmaktadır. Kıbrıs adası stratejik öneme haizdir. Üzerinde iki adet İngiliz Askeri Üssü bulunmaktadır. Ada, Kuzeydoğu Akdeniz’de sabit bir uçak gemisine benzetilir.
ENOSÄ°S Ä°DEALÄ°
1931 yılından itibaren Kıbrıslı Rumlar adayı Yunanistan’la birleÅŸtirme emelleri gütmüştür. Bu projenin adı “Enosis” yani birleÅŸme, bütünleÅŸme demektir. Adadaki Rumlar, Enosis gayesiyle ÅŸiddet eylemlerine giriÅŸmiÅŸler ve Adadaki Türk köylerine saldırmışlardır. Bu saldırılar, 1955 yılında EOKA denilen terör örgütünün kurulmasıyla yoÄŸunlaÅŸmış ve 1955-58 yıllarında Türkler 33 karma köyü terk etmek zorunda kalmıştır. Türkiye bu süreçte adadaki Türklerin arkasında durmuÅŸ, konuyu BirleÅŸmiÅŸ Milletlere taşımıştır. 1955 yılında, EOKA terör örgütünün Kıbrıs Türklerine karşı eylemleri ve Selanik’te Atatürk’ün evine bomba konulması gibi etkenler Ä°stanbul’da tansiyonu artırmış, 6-7 Eylül olaylarına sebep olmuÅŸtur. O dönemin iktidarı Demokrat Parti de masada daha fazla koz kazanmak uÄŸruna baÅŸlarda olayları desteklemiÅŸtir ve olaylar çığırından çıkmıştır. Rumlara ait binlerce ev, iÅŸyeri Türk halkı tarafından yaÄŸmalanmış ve onlarca Rum öldürülmüştür. Türkiye ve Yunanistan 11 Åžubat 1959 yılında Zürih’te anlaÅŸmaya varmışlardır. Londra’da Ä°ngiltere’nin ve Kıbrıs’taki iki toplumun liderlerinin onayı alınmıştır. Bu ÅŸekilde ortaya çıkan Londra ve Zürih anlaÅŸmalarıyla bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve Ä°ngiltere garantörlüğünde gerçekleÅŸmesi karara baÄŸlanmıştır.
1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti, adanın iki halkı arasında ortaklık temeline dayandırılan uluslararası antlaÅŸmalar uyarınca kurulmuÅŸtur. Kıbrıs Rum tarafı, 1960 Cumhuriyeti’nin kurulduÄŸu ÅŸekilde yaÅŸamasına ÅŸans vermemiÅŸ, söz konusu antlaÅŸmalar sistemiyle vücuda gelen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yapısını, Kıbrıs Türklerini devlet kurumlarından dışlamaya, izole etmeye, Ada’daki varlıklarını sona erdirmeye ve nihayet Yunanistan ile birleÅŸme ENOSIS yolunu açmaya yönelik olarak deÄŸiÅŸtirme giriÅŸimleri baÅŸlatmışlardır. Kıbrıslı Rumlar, Zürih-Londra anlaÅŸmasının Türklere adil olandan fazla haklar verdiÄŸini savunarak 1960 anayasasının iÅŸlemez olduÄŸunu söylemiÅŸlerdir. 1963 yılının 20 Aralık gününe gelindiÄŸinde Rumlar EOKA silahlı terör örgütüyle birlikte Türk köylerine saldırmış ve genç yaÅŸlı ayırmadan Türk nüfusunu kırmaya çalışmışlardır. Rumlar, Noel bayramlarını köylerde ışığı yanan Türk evlerine saldırarak kutluyorlardı.Bu saldırılar tarihin tozlu raflarına “Kanlı Noel” olarak geçti. Kanlı Noel saldırılarında 200 Türk hayatını kaybetmiÅŸ 475 Türk de yaralanmıştı. Bu kanlı Noel saldırıları Yunanların “Akritas Planına” dayandırılmıştır. Bu plana göre LefkoÅŸa 8 saat içerisinde ele geçirilecek ve Türk köyleri imha edilecekti. Akritas planının uygulanması sonucunda, 30.000 Kıbrıslı Türk 103 köyü terk etmek zorunda kalmıştır. Kıbrıs Türk nüfusu yerlerini terk etmek zorunda kalmış, ada yüzölçümünün %3'üne tekabül eden, adada denize çıkışı olmayan ve sürekli kuÅŸatma altında tutulan küçük bölgelere sığınmıştır.[1] Kıbrıslı Türklere karşı yapılan bu kötü muamelelerden sonra Kıbrıs Cumhuriyeti de daha fazla korunamadı ve Rumların saldırgan tutumları yüzünden yıkıldı. 30 Aralık 1963 tarihinde LefkoÅŸa, YeÅŸil hat denilen bir Ä°ngiliz generalin yeÅŸil bir kalemle harita üzerine çizdiÄŸi bir çizgi ile ikiye bölünmüştür. Yıl 1964 olduÄŸunda hala Rum tarafının Türklere yönelik saldırıları sürüyordu. Bu saldırılar Rumların hala Enosis planlarından vazgeçmemiÅŸ olduÄŸunu gösteriyordu. Türkiye ABD ve Ä°ngiltere’ye bu saldırılar üzerine nota vermiÅŸ ve eÄŸer saldırılar durmazsa müdahale hakkını kullanacağını beyan etmiÅŸtir. 13 Mart 1964 tarihinde BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyinin toplanması ile adaya Türk tarafının çıkartma yapması önlemiÅŸ ve 14 Mart 1964 günü BM Barış Gücü Kıbrıs’a gelmiÅŸtir. Buna raÄŸmen 16 Mart 1964 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, gerektiÄŸi takdirde Kıbrıs’a müdahale kararı almıştır. 1964 yılından sonra Kıbrıs meselesinin çözümü için çeÅŸitli giriÅŸimler devam etmiÅŸ fakat baÅŸarıya ulaÅŸamamıştır. Bunun üzerine Kıbrıs Türk Toplumu 28 Aralık 1967 günü “Geçici Türk Yönetimi’ni” oluÅŸturdu. BaÅŸkan Dr. Fazıl Küçük yönetiminde Ä°cra Meclisi ve Temsilciler Meclisi kuruldu. Türk Mahkemeleri resmen faaliyete geçti. Türkler kendi bölgelerinde kendi yönetimlerini oluÅŸturdu. Makarios CumhurbaÅŸkanlığı seçimi yapılacağını ilan edince Türk tarafı da CumhurbaÅŸkanlığı Yardımcısı seçimini yapmaya karar verdi. 15 Åžubat 1968’de Dr. Fazıl Küçük CumhurbaÅŸkanlığı Yardımcısı, 25 Åžubat 1968’de ise Makarios cumhurbaÅŸkanlığına seçildiler.[2] Dr. Fazıl Küçük 1973 yılında Türk Yönetimi BaÅŸkanlığı ve CumhurbaÅŸkanı Yardımcılığı görevlerinden çekilmiÅŸ, 16 Åžubat 1973’te bu görevlere Rauf DenktaÅŸ̧ seçilmiÅŸtir. Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi'nin kurulmasıyla iki toplumun birbirinden ayrılması tamamlanmış̧ oldu. Dolayısıyla Kıbrıs'ın etnik olarak muhtar iki devlete ayrılması sanıldığı gibi 1974 harekâtıyla deÄŸil, Makarios ve Grivas'ın 1960'larda baÅŸlayan Türk toplumunu tecrit kampanyasının sonucunda hazırlanmış oldu.[3]
BARIÅž HAREKATI
1967 yılında Yunanistan’da darbe yaÅŸanmış ve Yunanistan’da Cunta yönetimi baÅŸlamıştır. Cunta yönetimi askeri olarak baÅŸarısızlık kabul etmiyor ve Kıbrıs’ta Türkleri adadan kovmak istiyordu ve bu amaçla EOKA’yı destekliyordu fakat Rum lideri Makarios, EOKA’yı kanun dışı ilan etti. 1974 yılına gelindiÄŸinde Cunta yönetimi ile Kıbrıslı Rumların Lideri Makarios arasında anlaÅŸmazlıklar had safhaya çıktı. “15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs’ta Makarios’a karşı kanlı bir darbe yapıldı ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başına azılı EOKA katili Nikos Sampson getirildi.” [4] Kıbrıs’ta meydana gelen geliÅŸmeler üzerine kaygı duyan Türk hükümeti ivedilikle Ä°ngiltere’ye baÅŸvurmuÅŸ ve adaya ortak bir harekât teklif etmiÅŸtir. Ä°ngiltere bu teklifi geri çevirmesi üzerine daha fazla vakit kaybetmeden 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye 1960 Garantörlük antlaÅŸmasının kendisine verdiÄŸi haklar neticesinde Kıbrıs adasına barış harekâtı baÅŸlatmıştır. Bu harekât çerçevesinde Kıbrıs’ın Yunanistan’a baÄŸlanması önlenmiÅŸ, Kıbrıs Türk halkının varlığı da güvence altına alınmıştır. Bu harekatın bir sonucu da Yunanistan’da görülmüştür. Yunanistan’da 7 yıllık cunta dönemi bitmiÅŸ, demokrasi gelmiÅŸtir. Harekât sonrası, 1975 yılında Kıbrıs Rum Yönetimi altındaki 65 bin Türk ile Kıbrıs Türk Yönetimi altındaki 120 bin Rum’un mübadelesi gerçekleÅŸmiÅŸtir. Rum ve Türk kesimi 180 km boyunca uzanan bir hat boyunca birbirinden ayrılmıştır. Bugün adada 290 bin dolaylarında Türk nüfusuna karşın 900 bin dolaylarında Rum yaÅŸamaktadır.
BirleÅŸmiÅŸ Milletlerin 1968 yılından itibaren adadaki sorunlara çözüm bulma yönündeki faaliyetleri hız kazanmıştır. Kıbrıs Türk tarafı, Yerel Özerklik (local autonomy) modelini benimsemiÅŸtir. 1972 yılında Türkiye ve Yunanistan’ın dahil olduÄŸu görüşmeler 15 Temmuz 1974 Yunan darbesine kadar devam etmiÅŸ ve darbeden dolayı son bulmuÅŸtur. 1974 sonrasında Türk tarafı adaya yapılan barış harekâtı sonrası nüfusun iki tarafa homojen olarak dağılması sonucu iki kesimli federasyon modelini önermeye baÅŸlamıştır. 1975-97 arasındaki görüşmeler iki kesimli bir federasyon oluÅŸturmak yönünde cereyan etmiÅŸ fakat Rum kesiminin egemenliÄŸini adanın tamamına yayma emeli yüzünden baÅŸarılı olamamıştır. Sadece Kıbrıs Rum Kesimi deÄŸil Yunanistan’ın da çözüm için yapıcı bir ÅŸekilde adım atmaması, Ege’deki stratejik ve kritik öneme haiz adaların silahlandırılmasından; adaları olası bir harekatta lojistik merkeze dönüştürmesinden ve Türkiye, Yunanistan arasındaki 6 mil olarak uygulanan karasuları antlaÅŸmalarına uymayıp bunu 12 mile çıkartmak istemesinden bellidir. Hali hazırda karşılıklı olarak 6 mil olarak uygulanan karasuları dikkate alındığında, Yunanistan Ege’nin %43,68’i, Türkiye ise %7.46’sı üzerinde egemenliÄŸe sahiptirler. Geri kalan %48,85’lik alan uluslararası sular olarak kabul edilmektedir. Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkartması ve buna Türkiye’nin de aynı yönde karşılık vermesi durumunda Yunanistan %71,53 ve Türkiye %8,76 oranlarında Ege’de egemenlik hakkına sahip olacaklarıdır. GörülebileceÄŸi gibi her iki ülke birlikte karasularını 12 mile çıkartmaları durumunda dahi Türkiye’nin kazanımı sadece bir birim olurken Yunanistan karasularını 28 birim arttırmaktadır.[5] Türkiye Yunanistan’ın kıta sahanlığını 12 mile çıkartmasını casus belli (savaÅŸ sebebi) saymaktadır. Türkiye, Kıbrıs’taki barış kuvvetlerini Yunanistan’ın Ege’deki başıboÅŸ faaliyetlerine karşı denge unsuru olarak kullanmaktadır. Yunanistan’da çok iyi bilmektedir ki eÄŸer Ege’de saldırgan bir tutum içerisine girerse, Kıbrıs’taki yaklaşık 90.000 dolaylarındaki Türk Barış Kuvvetleri kara harekâtına giriÅŸecek ve Türk tarafının çıkarlarını savunacaktır.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Kıbrıs sorununun çözümü için Türk ve Rum kesimi arasındaki görüşmeler uzun müddet devam etmiÅŸ fakat bir sonuca ulaşılamamıştır.1992 yılında ilk kez Kıbrıs meselesine BM Genel Sekreteri Butros Gali’nin sunduÄŸu “Fikirler Dizisi” ile kapsamlı bir çözüm plânı hazırlanmış̧ ve tarafların uzlaÅŸması için önlerine nihai belge olarak sunulmuÅŸ̧ fakat baÅŸarısız olmuÅŸtur. BirleÅŸmiÅŸ Milletler Genel Sekreteri Annan, 11 Kasım 2002 tarihinde taraflara, Annan Planı olarak da anılan “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli” baÅŸlıklı belgeyi sunmuÅŸtur ki bu plan, Butros Gali’nin planıyla aÅŸağı yukarı aynıdır.[6]
İki tarafta bu planları onaylamamıştır. Bunun üzerine 2003 yılında görüşmeler tekrar başlamış fakat bir sonuca ulaşmamıştır. Türkiye ve KKTC 2003 yılının sonunda Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözümün bulunabilmesi amacıyla yeni bir girişim başlatmışlardır.
Bu giriÅŸim olumlu sonuçlanmış ve Annan Planı adıyla anılan bir plan ortaya çıkmıştır. Müzakereler neticesinde nihai hale getirilen çözüm planı 24 Nisan 2004 tarihinde GKRY ve KKTC’nde referandumlarla Kıbrıs’taki iki halkın onayına sunulmuÅŸtur. “Rum halkının %75,83’ü Planı reddederken, Kıbrıs Türk tarafı kendileri için getireceÄŸi pek çok zorluÄŸa raÄŸmen %64,91 çoÄŸunlukla Plan’a “evet” demiÅŸtir. Rum tarafının Plan’ı büyük bir çoÄŸunlukla reddetmesinde GKRY lideri Papadopulos’un 7 Nisan 2004 tarihindeki halka sesleniÅŸinde Rum halkını “güçlü bir hayır” demeye çağırması ve Rum liderliÄŸinin devlet eliyle sürdürdüğü “hayır kampanyası” da önemli bir etki yapmıştır. Sonuçta, Rum toplumunun reddi karşısında, BM ve AB dahil tüm uluslararası camianın desteklediÄŸi bu kapsamlı çözüm planı geçersiz hale gelmiÅŸtir.”[7]
Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın bu çözüm isteksizliÄŸi, bütün dünyanın Kıbrıs Rum yönetimini ‘de jure hükûmet’[8] olarak kabul ederken ve tüm Kıbrıs adına alınan uluslararası ekonomik yardımları yalnızca adanın güney kısmı için kullanırken, Kıbrıs Rum kesiminin Türk tarafını memnun edecek bir çözüme ‘evet’ demeyecek olması ve Türk tarafının da Rumların beklediÄŸi ölçüde bir tavizde bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Aslında Kıbrıs’taki ihtilaf, ÅŸu iki yöntemden biriyle çözümlenebilir. Ä°ki kesimin, iki ayrı ülke olarak tanınması veya iki kesimi birbirine baÄŸlayacak bir mekanizma oluÅŸturmaya çalışırken tarafların bütünlüğünün ve egemenliÄŸinin garanti altına alınmasıdır. Uluslararası toplum ideali birinci seçenek olmasına raÄŸmen bugüne kadar ikinci seçeneÄŸi tercih etmiÅŸtir. Taraflar arasında güvenin, ortak çıkarların söz konusu olmadığı ve kolayca tahrik edilebildikleri ve kendi çıkarlarını korumaya çalıştıkları sorunlu dönemlerde, bu ikinci seçeneÄŸin uygulanması zordur.[9] Ä°ki kesimin dini, milleti, düşünce ÅŸekli, kültür ve yaÅŸamı birbirinden farklıdır ve tek devletli bir çözüm muhtemel gözükmemektedir. Bundan dolayıdır ki iki kesimin iki ayrı ülke olarak tanınması nihai çözümü getirecektir.
Abdullah ÖZBAY
Boğaziçi Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
KAYNAKÇA
1-) Altun, Mehmet. “Kıbrıs Olayları (1960-1974) ve Gaziantep Kıbrıs Gazileri”. Yüksek Lisans Tezi, 2016
2-) DışiÅŸleri Bakanlığı web sitesi, “Kıbrıs Meselesinin Tarihçesi ve BM müzakerelerinin BaÅŸlangıcı”. Son EriÅŸim tarihi: (01.05.2018)
3-) KibaroÄŸlu, Mustafa. “Ege-DoÄŸu Akdeniz Denkleminde Kıbrıs’ın Stratejik Konumu ve Annan Planı”. Mülkiye Dergisi, Sayı 242, Mart 2004
4-) Tamçelik, Soyalp. “Kıbrıs Meselesinin Çözüm Planları”. Doktora Tezi, Ankara, 2008
[1]DışiÅŸleri Bakanlığı web sitesi, “Kıbrıs Meselesinin Tarihçesi ve BM müzakerelerinin BaÅŸlangıcı” EriÅŸim tarihi (29.04.2018)
[2]ÇOPUR, Ä°zzettin, 1974 Barış̧ Harekâtı ve Anılar, Ä°stanbul, Kastaş Yayınevi,2014, s.85, ‘den alıntı Mehmet Altun, Yüksek Lisans Tezi, “Kıbrıs Olayları (1960-1974) ve Gaziantep Kıbrıs Gazileri”, 2016, s. 77
[3]Mehmet Altun, Yüksek Lisans Tezi, “Kıbrıs Olayları (1960-1974) ve Gaziantep Kıbrıs Gazileri”, 2016, s. 78
[4]YILMAZ, Meşkure, “Tarihsel Boyutu İçinde Kıbrıs’taki Gelişmeler ve Türkiye’nin Kıbrıs Politikası” Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.2 sayı3, Ankara 1998, s. 133-151 ’den alıntı Mehmet Altun, Yüksek Lisans Tezi, “Kıbrıs Olayları (1960-1974) ve Gaziantep Kıbrıs Gazileri”, 2016, s. 79
[5]Sami Doğru, “Ege Denizi Kıt’a Sahanlığı Uyuşmazlığına Çözüm Önerisi: Ortak Arama ve İşletme”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE) Yayınları, Cilt 1, Sayı 2, Eylül 2003, s. 221-239. ‘dan alıntı Mustafa KibaroÄŸlu, “Ege-DoÄŸu Akdeniz Denkleminde Kıbrıs’ın Stratejik Konumu ve Annan Planı”, Mülkiye Dergisi, Sayı 242, Mart 2004, s.2
[6]Soyalp Tamçelik, “Kıbrıs Meselesinin Çözüm Planları”, Doktora Tezi, Ankara, 2008, s. 1009
[7]DışiÅŸleri Bakanlığı web sitesi, “Kıbrıs Meselesinin Tarihçesi ve BM müzakerelerinin BaÅŸlangıcı”
EriÅŸim tarihi: (01.05.2018)
[8]De jure hükümet: Kanuni, hukuki, yasal hükümet
[9]Soyalp Tamçelik, “Kıbrıs Meselesinin Çözüm Planları”, Doktora Tezi, Ankara, 2008, s. 1011
Henüz yorum yapılmamış.